Hayat, hepimiz için bir yolculuk… Bu yolculukta kimi zaman güneşin sıcaklığını hissederiz, kimi zaman da fırtınaların ortasında savruluruz. İnsan, doğası gereği yalnız yürümek istemez; yanında ona eşlik eden, onunla birlikte sevinen, birlikte üzülen bir yoldaş arar. Bu yüzden sevgiye, dostluğa, aileye ve en önemlisi sadakate ihtiyaç duyarız. İşte tam da bu yüzden nikâh masasında söylenen o sözler, çok büyük bir anlam taşır: “İyi günde, kötü günde; hastalıkta, sağlıkta…”
Bu cümle, sadece iki insan arasında değil, aslında hayatın her alanında var olması gereken bir bağlılığı, bir vefayı simgeler. Ancak ne yazık ki, bugün bu sözlerin ne kadar içten söylendiği ve ne kadar uygulandığı büyük bir soru işareti…
Sözler Verilir, Ama Kaçı Tutulur?
Nikâh masasında büyük bir heyecanla verilen sözler, zamanla unutulmaya mı yüz tutuyor? Sevgi, sadece mutlu günlerde mi geçerli oluyor? Hayatın zorluklarıyla karşılaştığımızda, elimizi tutacak insanlar azalıyor mu? İşte bu sorular, günümüzde pek çok evliliğin, dostluğun ve hatta aile bağlarının ne kadar sağlam olduğunu sorgulamamıza neden oluyor.
Mutlu günlerde herkes yanımızda. Güzel haberler aldığımızda, başarı kazandığımızda, sağlığımız yerindeyken, maddi durumumuz iyiyken insanlar bizimle birlikte seviniyor. Ama işin rengi değiştiğinde, tablo bozulduğunda, o kalabalık yavaş yavaş dağılıyor.
Hastalık kapıyı çaldığında, maddi sıkıntılar baş gösterdiğinde, depresyon ve umutsuzluk çöktüğünde, bir zamanlar bizimle gülümseyen yüzlerden kaçı yanımızda kalıyor? En zor zamanlarımızda elimizi tutan kaç kişi var? İşte bu sorular, gerçek sevginin ve sadakatin sınandığı anlarda cevap buluyor.
Zorluklar Başladığında Kimler Yanımızda?
Büyük sözler vermek kolaydır, asıl mesele o sözleri tutabilmekte… Gerçek dostluk, gerçek sevgi ve gerçek sadakat, en zor anlarda belli olur. İnsan sevdiğini sadece mutlu günlerinde değil, en aciz, en çaresiz anlarında da sevebilmeli. O kişiye destek olabilmeli, sırtını dönenlerden olmamalı.
Ne yazık ki, günümüzde sabır ve sadakat kavramları gittikçe zayıflıyor. Evlilikler ilk büyük kavgada sona eriyor, dostluklar menfaat ilişkisine dönüşüyor, aile bireyleri bile birbirine tahammül edemez hale geliyor. Sevgi, tahammül gerektirir. Sadakat, sabır ister. Ama artık insanlar en küçük sıkıntıda bile kaçmayı tercih ediyor.
Bir insan, hasta olduğunda yanında olabilecek birini bulamıyorsa, sıkıntıya düştüğünde en yakınları bile uzaklaşıyorsa, o zaman verilen sözlerin bir anlamı kalıyor mu? Kağıt üzerinde kalan bağlılık yemininin bir kıymeti var mı?
Gerçek Sevgi Emek İster
Sevgi, yalnızca iyi günlerde yaşanan bir duygu değildir. Emeğin, fedakârlığın ve en önemlisi sabrın olmadığı bir sevgi, zamanla erimeye mahkûmdur. Sevdiğimiz insanların yanımızda olması, onlara ihtiyacımız olduğunda değil; onların bize ihtiyacı olduğunda belli olur.
Bugün pek çok kişi "zor insan" olduğu için terk ediliyor. Hasta olduğu için yalnız bırakılıyor. Maddi sıkıntıya düştüğü için dışlanıyor. Oysa en zor zamanında terk edilen bir insan, hayatı boyunca o yaranın izini taşır. Onu en çok sevenin bile yanında kalmadığını gördüğünde, güven duygusunu kaybeder.
Sevgi, bir insanın hayatındaki en büyük sığınaktır. Ve bu sığınak, ancak emekle, sabırla ve vefayla korunur. Eğer gerçekten seviyorsak, sevdiğimiz insanı sadece iyi günlerinde değil, en zor zamanlarında da bırakmamalıyız. Çünkü gerçek sevgi, fırtınalar koptuğunda bile gemiyi terk etmemektir.
Bugün bir kez daha düşünelim: Biz verdiğimiz sözlerin ne kadar arkasındayız? Zor günlerinde elimizi tuttuğumuz kaç kişi var? Ve en önemlisi, bizim zor günlerimizde yanımızda gerçekten kim kalıyor?
YORUMLAR