"Adalet, gömleğin ilk düğmesidir"
Milli Görüş Hareketi'nin Lideri, 54. Hükümet'in efsane Başbakanı, Saadet Partisi'nin merhum Genel Başkanı, İlim ve Devlet adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ının vefatının 11'nci sene-i devriyesinde Saadet Partisi Antalya İl Başkanlığı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi'nde Şubat ayı il divan toplantısında anlamlı bir programla anıldı.
Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Ramazan Düzen, Saadet Partisi ve Millî Görüşçü siyasetçiler olarak siyaseti makam ve mevki için, şan ve şöhret için yapmadıklarını belirterek, “Adaletin olmadığı yerde ne devletten ne düzenden ne de insanca yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Adalet, bir gömleğin adeta ilk düğmesidir” diye konuştu.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı Anma ve Anlama programında konuşan Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Ramazan Düzen, bu yıl Erbakan Haftası etkinliklerinin ana temasının “Adil Devlet ve İnsanca Yaşam” olduğunu ve bu temayı çok önemli bulduğumu ifade ederek, “Çünkü adalet, mülkün, yani devletin temelidir. Adaletin olmadığı yerde ne devletten ne düzenden ne de insanca yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Adalet, bir gömleğin adeta ilk düğmesidir. O yanlış iliklendiği takdirde, diğer tüm işler yanlış gidecektir. Ne yazık ki, tıpkı bugün olduğu gibi” diye konuştu.
“Unutmayalım, savaşın ilk kaybedeni çocuklardır”
Düzen, adaletsizliğin Türkiye’nin de dünyanın da en büyük problemi hāline geldiğini belirterek, merhametin yerini nefretin, şefkatin yerini öfkenin, diyalogun yerini çatışmanın, adil paylaşımın yerini sömürünün aldığını söyledi. Düzen, “Soruyorum, bugün yeryüzünde yaşayan 8 milyar insandan 1 milyarı her gece yatağa aç giriyor. Böyle bir dünyada adaletten ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü? 80 ailenin servetinin 8 milyar insanın gelirinden fazla olduğu bir dünyada, adil paylaşımdan bahsetmek ne kadar mümkün?” diye sordu.
Rusya-Ukrayna savaşına işaret eden Düzen, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Unutmayalım, savaşın ilk kaybedeni çocuklardır. Yeryüzündeki savaş ve çatışmalardan dolayı 82 milyon insan mülteci durumunda. Son 10 yılda 2 milyondan fazla çocuk, bu çatışmalarda hayatını kaybetti, 6 milyon çocuk sakat kaldı. Irak’tan, Yemen’den, Filistin’den, Arakan’dan sonra korkarım şimdi bunlara Ukraynalı çocuklar da eklenecek. Ne acıdır ki emperyalist hırslar nedeniyle, parklarda oynaması gereken çocuklar, Ege’de, Akdeniz’de şişme botların üzerinde can veriyor. Yeryüzünün hemen her bölgesinde şiddet, çatışma ve savaş var. Masum ve mazlum insanların kanı ve gözyaşı oluk oluk akıtılıyor. İnsanlar, hayatta kalabilmek adına evlerinden, kendi vatan topraklarından binlerce kilometre uzaklara gitmek zorunda kalıyor. Gittikleri yerlerde de horlanıyor, dışlanıyor, şiddet görüyorlar. Şimdi bir kez daha soruyorum, böyle bir dünyada barıştan, adaletten, güvenden huzurdan bahsetmek mümkün mü?”
“Türkiye’de adil bir devletten, insanca yaşamdan bahsetmek mümkün müdür?”
Konuşmasında daha sonra Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu dile getiren Düzen, sözlerine şöyle devam etti:
“Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi? 16 milyon insanın açlık, 50 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi? 5 milyondan fazla ailenin elektrik faturalarını ödeyemediği, 6 milyondan fazla hanenin sosyal yardım almadan geçinemediği bir ülkede, insanca yaşamdan bahsedilebilir mi? Her 3 gencimizden birinin işsiz olduğu bir ülkede, yüz binlerce ataması yapılmayan öğretmenin olduğu bir ülkede, işçi ve memur maaşlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı bir ülkede, EYT ve KHK mağduriyetlerinin yıllardır giderilemediği bir ülkede, çocuklarına bez ve mama dahi alamayan milyonlarca ailenin olduğu bir ülkede adaletten, adil bir devletten, adil paylaşımdan ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün müdür? Maalesef, hayır!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın mücadelesinin en önemli hedeflerinden birisinin ‘Adil Devlet ve İnsanca Yaşam” olduğunu belirten Düzen, Erbakan’ın “Yaşanabilir bir Türkiye”, “Yeni ve Adil bir Dünya” derken tam da bunu kastettiğini söyledi.
“Biz de Erbakan gibi yoksul insanların hakkını arıyor, bunun mücadelesini veriyoruz”
Düzen, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bütün insanlığın saadetini temin etmekle mükellef olduğumuzun şuurunu yaşadı ve yaşattı. Biz de bugün onun çizgisini takip ediyor, onun mücadelesini referans alıyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, bu güzel ülkenin imkân ve kaynaklarının bir avuç yandaşa aktarılmasına rıza göstermiyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, Türkiye’nin varlıklarının haraç-mezat elden çıkarılmasına karşı çıkıyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, milleti borca ve bankaya mahkûm eden faizci politikalara evet demiyoruz
Erbakan’ın, yalın ayaklarıyla bir dilim ekmek için ekmek arabasının arkasından koşmak zorunda kalan küçük çocuğun hakkını aradığı gibi, biz de karnını doyurabilmek için akşam pazar yerlerinde artık toplayan insanların hakkını arıyor, bunun mücadelesini veriyoruz.”
“Dertlerimizi, sıkıntılarımızı birlikte çözmemiz gerekir”
Türkiye’nin ve bölgenin hassas bir süreçten geçmekte olduğunu belirten Düzen, bu süreçte dışarıya karşı güçlü olmanın ilk şartının içeride güçlü olmak, birlik ve beraberliği sağlamak olduğunu söyledi.
Düzen, bugün Türkiye’nin bir diğer önemli probleminin de kutuplaşma, bir araya gelip konuşamamak olduğunu belirterek, “Oysa hepimiz, bu ülkenin insanıyız. Dertlerimizi, sıkıntılarımızı birlikte çözmemiz gerekir. Kutuplaşan değil, kucaklaşan bir Türkiye’yi birlikte inşa etmeliyiz. Partilerimiz, düşüncelerimiz, çözüm yollarımız farklı olsa da birbirimizle konuşabildiğimiz ve bir masanın etrafında oturabildiğimiz gün, aşamayacağımız hiçbir engel, çözemeyeceğimiz hiçbir sorun kalmayacaktır.” diye konuştu.
Düzen, insanın, eşref-i mahlûkat olarak yaratıldığının bilincinde olduklarının altını çizerek, çatışma için değil diyalog için, kutuplaşma için değil kucaklaşma için bir arada olduklarını dile getirdi.
Konuşmasında Millî Görüş’ün ilkelerini sıralayan Düzen, bu ilkeleri çifte standart değil adalet. Üstünlük taslamak değil eşitlik. Sömürü değil hakça paylaşım. Baskı ve tahakküm değil insan hakları ve hürriyet. Şeffaflık, ehliyet, liyakat, dürüstlük, dayatma değil uzlaşma olarak dile getirdi.
Erbakan Hocanın hayatının bu birlikteliklerin başarı hikâyeleri olduğunu ifade eden Düzen, sözlerine şöyle devam etti:
“İlk defa 1950’lerde sadece 200 iş adamı bir araya gelerek Gümüş Motor Fabrikası’nı kurdu, önünü kestiler. Daha sonra bütün Türkiye’de müteşebbis insanları motive etmek için Odalar Birliği Başkanlığı’na seçildi, imkân vermediler, seçimleri iptal ettiler. Siyasetten başka bir yol olmadığını anladığı için, kolları sıvadı; sürekli kapatılan partiler kurarak yoluna devam etti.
Millî Nizam, hiçbir icraat göstermeden kapatıldı. Millî Selâmet döneminde, rahmetli Ecevit’le kurduğu koalisyon İmam-Hatipleri yeniden açtı, başörtüsü problem olmadı, Hac yolu açıldı. Türkiye’nin ilk faizsiz bankası DESİYAB kuruldu. Başta TUSAŞ olmak üzere ağır sanayi hamlesini gerçekleştirecek 40 şirket belirlendi. Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldı.
Daha sonra Rahmetli Demirel ve Türkeş’le hükümet kuruldu. 265 fabrikanın temeli atıldı, 70’i tamamlandı. Neredeyse her ilde 2-3 tesis faaliyete başlatıldı. 4. Demirçelik, Kayseri’de TAKSAN, Diyarbakır’da TEMSAN, Şırnak-Mazıdağı’nda Azot-Gübre Tesislerinin yanında 58 Organize Sanayi Bölgesinin kararnamesi çıkarıldı.
1989 ve 1994 Mahallî Seçimleri sonrasında destanlar yazıldı. En son 1996-1997 yıllarında Havuz Sistemi kurularak, yeni bir ekonomi anlayışı ile denk bütçe yapıldı. Memura %130 zam verildi, ayrıca çiftçinin, emeklinin, esnafın yüzünü güldüren kararlar alındı. Böylece milli gelirin adil dağılımı istikametinde adeta destan yazıldı. 1997 Haziran’ında da D-8’ler kurularak, dış politikada yeni bir dönem başlatıldı. Bütün bunların mükâfatı ise 28 Şubat, iki partinin kapatılması ve vesayetçi bir anlayışın başlatılması oldu.
Biz Saadet Partisiyiz. Millî Görüşçüyüz. Biz siyaseti makam ve mevki için, şan ve şöhret için yapmıyoruz. Bizim mücadelemiz Ahmet gitsin, Mehmet gelsin mücadelesi değildir. Biz şahıslarla değil zihniyetlerle uğraşırız. Biz isimlere değil ilke ve prensiplere bakarız. Tıpkı Erbakan gibi bedel öderiz ama bu millete asla en ufak bir bedel ödetmeyiz. Hiçbir zaman kendi ikbalimiz için, milletin istikbalinden taviz vermeyiz. Tek arzumuz, tek derdimiz vardır, o da bu aziz millete hizmet etmek ve Cenāb-ı Allah’ın rızasını kazanmaktır.”